YAZARLAR

KİM 85 MİLYON İSTER?

Güya edebiyata daha çok zaman ayıracaktım. Ha babam, de babam yazacaktım.
Şana Taka Kütüphane biraz da bunun içindi.
Ne mi oldu?
Günlük planlarıma ben bile inanamıyordum. Toprak, çiçek böcek…
Bakıyorum da bugünlerde edebiyat iyice son sıralara demir atmış.
Haksızlık etmek istemem, “adam biriktiriyor” diyerek de işin içinden çıkamıyorum. Oysa emekli olurken tam da bugünleri hayal etmiş, “sekiz saat mesainin üstüne onca kitap ve oyun sığmışsa şimdi neler neler yapmaz insan” diye yol göstermiştim kendime.


Sonra düşündüm de…
Yolu açan da sensin, önüne bariyer koyan da…
Başkalarını susturan da sensin, bazen kendi ağzına fermuar çeken de…
Yağmur göllerindeki karıncaları kurtaran da sensin, sırf yan baktı diye vahşi bir yaratığa dönüşen de…
Bu liste uzayıp gider ve sayfalar yetmez pürmelalimizi anlatmaya.
Yani demem o ki bu coğrafyada herkesin işi zor, doğal olarak politikacıların da…


Siyasi yazılar yazmam fakat “tüm yazılar siyasidir” özdeyişine de inanırım.
Bu, hep böyle olmuştur ve belli ki böyle de gidecektir.
Nerede, ne olursan ol.
Yakında daha çok insanın yaşamaya başlayacağı uzay istasyonlarında da…
Ne kadar birbirine benzerleri seçip gönderseniz de o istasyona…
Eğitim, spor, entelektüel yaklaşım falan filan…
Hep o ayrıntıda saklı olan şeytandır işleri karıştıran.
Hani gerçeklerin ortaya çıkmak gibi garip bir huyu var ya…
Bir gün her şey tarih olduğunda kimse kimseye acımayacak. Yerden yere vurulacağımız kesin, hiç aklımıza gelmedik şekilde eleştirileceğimiz..
Yani diyorum ki biraz daha hoşgörü…
Biraz daha centilmen ve hanımefendi tavrı…
Herkese “Birbirimizi Anlama Klavuzu”… Bir gün gelecek, gelemeyeceğiz çünkü.


Belli ki 14 Mayısta bir seçim yaşanacak.
“Seçim bölgesi” ile başlayan canlı yayınları hemen hepimiz sabahlara kadar izlemedik mi?
Ellili, altmışlı ve yetmişli yaşlarını süren bizim jenerasyon… Görmediğimiz darbe mi kaldı, muhtıra?
Ne oldu?
İzleri silinmese de tarihin çöplüğünde yerini aldı hepsi.
Bugünler de öyle olacak şüphesiz.
Her şey dursa da zaman durmaz.
Tamam, hepimizin ayrı ayrı siyasi görüşü var.
Bizi heyecanlandıran kalıplar, kostümler, mekânlar, insanlar, cümleler, renkler olabilir.
Fakat tarif edildiği üzere “insan”ız ve sadece gelip geçiyoruz bu dünyadan.
Birbirimize karşı bu denli yabancılaşmanın alemi ne?
Kutuplaşmaya itmenin!?
“İnsan değil sanki kin biriktirme istasyonu.”
Aynı evde, aynı apartmanda, aynı işyerinde, aynı okuldayız…
Sokakta, kafede, fabrikada…
İşte, deprem oldu, yan yana öldük, yan yana gömüldük.


Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılındayız ve artık yeni şeyler söyleme zamanı…
Öyle, seçmeni konsolide etmekmiş…
Kemik seçmen yapısı ortaya çıkarmakmış…
Karşı tarafa çirkin, kötü ne varsa yüklemeye çalışmakmış…
Yüzüncü yılda şunu yapalım bari…
Hani derler ya “iki yiğit çıktı meydane, ikisi de birbirinden merdane”…
Sadede gelirsek, açık oturumları özledim.
Ülkeyi yönetenleri, yönetmeye talip olanları ekranlarda görmek istiyorum.
Pusu kültüründen, düello kültürüne geçiş gibi bir şey bu! Şartlar belli, zaman mekân, yarışıyorsun.
“Kim 85 Milyon İster?”


Büyük balık masada yazımı yazarken bunları düşündüm. Mimoza ve kızılcık açmış, kırmızı güller güverte çevresini saracak gibi… Bayrak, gittikçe şiddetini artıran rüzgarda daha bir güzel dalgalanıyor. Artvin zeytini fidanlarında yeni yapraklar görüyorum, lavantalar da açmaya başlamış. Erken gelen bahara aldanan erikte çiçeklerle birlikle fındık büyüklüğündeki meyveler dikkat çekiyor.
İşimize gücümüze bakıyoruz.
Saksılar dolusu çilek…
Kıbrıs’a benzeyen havuz da kısa sürede hazır olur inşallah. İçinde renk renk balıklar olsun diye şimdiden sabırsızlanmaya başladım bile.
Her tarafta o kadar gül olacak ki…
Dronla çekildiğinde Şana Taka, bir butik kütüphane değil de bir buket kütüphaneye dönüşsün istiyorum.
Siyaset mi?
Şüphesiz o da hoş gelsin, safalar getirsin.
Kavgasız gürültüsüz.
Bu köşeden duyuruyorum.
KİM 85 MİLYON İSTER?
Açık oturum istiyorum.
Açık oturum.

Bir yanıt yazın

× Bize Ulaşın!