YAZARLAR

ATLARI DA VURURLAR

 

Koşamıyorsa…

 Taşıyamıyorsa…

Ve özellikle de bacağı kırılmışsa…

Yapılması gereken belli…

 Atın ölümü arpadan olmaz artık.

“Niye?”

 “Kırılan kemikleri kolay kolay kaynamıyor diye.”

 *** At, bizim için can yoldaşı olmuş bir zamanlar. O kadar ki…

Meşhur üçlemeyi onunla başlatmışız: “At, avrat, pusat.” Hal böyle olunca…

Bu sıralar da hemen herkes “at” konuşunca… *** Adalar ve atlar… Nostaljinin nirvanası gibi bir şey…

Faytona kuruluyordunuz, doğanın ve tarihin içinden geçip gidiyordunuz adeta…

Geçmiş zaman çünkü atlar dağıtıldı. 2017 verilerine bakılırsa 272 fayton için 1500 civarında attan bahsediliyor. Ve her yıl yaklaşık 400 at, kaza ve bakımsızlıktan ölüyormuş. Doğal olarak tepkiler de artınca…

 “Faytona Binme, Atlar Ölüyor” inisiyatifi bile doğmuş.

 *** Atların ortalama ömrü 20 yıl…

 Son demlerinde faytonlara koşuldukları için en fazla iki yıl dayanabiliyorlarmış bu vahşete…

 Bazıları ekranlara ve sayfalara yansıyınca…

 Daha bir haberdar olduk. “Adalar ve atlar.” Taksi plakası gibi kiralanmışlar. Ve dört yıl öncesinden başlamış alternatif öneriler. “Elektrikli fayton.”

 *** Sonunda atları satın almış İBB…

 Hatay, Kastamonu Ardahan ve Aydın başta olmak üzere 17 ilimizde belirlenen gönüllü sahiplerine gönderilmiş. Fakat gel gör ki ortada at mat olmadığı söyleniyor. “Kayıp atlar” konusu belli ki uzunca bir süre daha gündemin ilk sırasındaki yerini koruyacak.

Öyle ya…

 Ölen ölse, kalan sağlar nerede?

 Vuruldular mı yoksa?

*** “Atları da Vururlar.” Horace McCoy yazmış (1935) fakat bizler daha çok sinemadan hatırlıyoruz. 1930’ların Amerika’sı anlatılıyor.

İşsizlik ve yoksulluk almış başını gitmiş, birkaç dolar için düzenlenen dans yarışmaları da öyle…

 Kayıp gençler, bu yarışmalara katılmayı, tek çıkış yolu olarak görürler. Saatler ilerleyip, verilen küçük molalarla günler geçince…

Öfke ve şiddet devreye girer. Yüzlerce insan ödülün peşindedir. Birbirlerini çelmeleyerek, tepeleyerek adeta ölümüne dans ederler.

Kitabı okurken, bir zamanların o meşhur yarışmaları canlanır gözlerimizin önünde. Oyunda ve dolayısıyla hayatta kalmak için kıran kırana bir mücadele…

Roman, sinemanın ardından sahneye de uyarlanmış. Ankara Devlet Tiyatrosu 2004-2005 sezonunda kapalı gişe oynamış Atları da Vururlar’ı.

Demek ki neymiş?

Her dönem iş yapmış yarışmalar. Eski Mısır’dan, Roma’dan günümüze kadar.

 *** Yazarın, yarışmaları nasıl bu kadar gerçekçi yazabildiğine gelince…

İşsiz kaldığı dönemde, bu dans yarışmalarından birinde bodyguard’lık yapmış da ondan…

*** Romanın sonuna doğru…

Dans yarışmasının ardından ‘Anlatıcı’ ve psikolojik sorunlar yaşayan eşi okyanus kıyısındadır. Genç kız, çantasında taşıdığı tabancadan bahseder. Kendi elleriyle hayatına son vermeyi bir türlü beceremediğinden de…

Sonra?

O öldürücü sesin ardından Anlatıcı’nın elindeki silahı görürüz. Bir de kanlar içinde kumlara serilen genç kızı…

Polis otosunda karakola götürülürken romanın da adı belli olmuştur. “Kızı niçin vurdun?”

“Atları da Vururlar.” Hayatta kazanan yoktur, sadece kaybedenler ve hayata tutunmaya çalışanlar vardır.
 

Bir yanıt yazın

× Bize Ulaşın!