FONLAYA FONLAYA GELİN ÇOCUKLAR
Çok kritik bir süreçten geçiyoruz.
Batı’nın fabrika ayarları değişmese de adımlarında bir tuhaflık var.
Zaman zaman sendeleme filan…
Geri adım atmalar, sahip çıkmamalar, uzattıkça uzattıkça uzatmalar…
“Birliğe alıyoruz, aldık” derken almamalar…
Tam da “gına geldi artık” diye tepki verdiğinizde…
“Sizi fonlayalım mı?
” Birkaç güzel cümleyle birlikte sırtınızı sıvazlayıp, “iyi bakıyorsunuz Suriyelilere” makamında bir şeyler söylüyorlar.
*** Hemen her gün listeler savaşı yaşanıyor. Onca vakıf, boş durmuyormuş onca yıldan beri demek ki…
Radyo, dernek, site…
Oh ne âlâ, fonla fonla…
Dün, bugün…
Parayı verene, “niçin veriyorsun” diye sorsak ne olacak ki?
Sonuçta bunlar zaten fonlar…
O zaman şöyle diyelim: “Fonlaya fonlaya gelin çocuklar.”
*** Bu Batı, oldum olası, bir karşılık beklemeden zırnık koklatmaz Doğu’ya…
Mutlaka vardır bir hesabı.
Bilinçaltında bin yıldır yatan şey ortada…
Irkçılığın daniskası…
“Türkleri geldikleri yere sürmek..
” “Yani?
“Orta Asya’ya…”
Hal böyle olunca insan işkillenmiyor değil.
İşte tam da burada ayılır gibi oluyoruz.
“Sizi Doğu’ya süremedik ama bizde oyun çok…”
“Yani?”
“Doğu’yu size sürüyoruz.” Hepimizin gözleri önünde cereyan ediyor olaylar.
Milyonlarca Suriyelinin ardından…
Türkmenler, Kırgızlar, Özbekler, Afganlar, Pakistanlılar…
Fakat özellikle de Afganlar…
Ölümüne bir yolculuk bu…
İran’ı kâh yürüyerek kâh insan tacirlerinin pençesinde boydan boya geçmek ne demek?
Yurtlarında kalsalar, Taliban rahat vermez.
Zaten iyice kaynıyor İran, asla misafir etmez.
Anlaşılan, bir an önce Türk sınırına ulaşsınlar diye her şey yapılıyor.
Göç dalgasının bir milyonu bulacağı tahmin ediliyor.
Fotoğraf ve videolara bakılırsa “Modern Kavimler Göçü” gibi bir şey…
“Hedef Türkiye. “
*** Sizinle hiçbir sorunu olmayan insanlar…
Bir şekilde ülkenize gelmişlerse çok zordur onlar için cümle kurmak.
Çünkü sadece onları kırmazsınız.
Koca bir millet incinir, coğrafya kahrolur.
Siz, “ırkçı” ya da “bencil” sayılan söyleminizle baş başa kalırsınız.
“Oldu mu şimdi?”
“Empati yap.” Durgun sulardaki aksini görmek gibi bir şeydir aslında…
Ve her daim tozlu raflarda bekletilen o meşhur cümle dökülür dillerden…
Ya da kalemlerden…
“Kardeşim, siz de böyle gelmediniz mi?”
“O, bin yıl önceydi” sözleri yankılansa da durum değişmez.
Hem şimdi herkes ilk başladığı yere dönseydi…
Bırakın yerleri ve gökleri…
Atlaslar bile ağlardı.
*** Ülkemize biçilen görev belli…
“Göçmenleri Batı’dan uzak tut.” Bunu anladık, o zaman gönderin parayı, saralım yarayı. Anlaşılan konunun tartışılıp karara bağlanması uzun sürüyor.
Sonunda da devede kulak bir yardım…
*** Ne olur? En sonunda ihale Çin’de kalır. İster “İpek Yolu” de…
İster “Yeşil Kuşak”…
ABD, uzunca bir süredir “savaştığı” düşmanını cehenneme çekmeyi başaracak sanki… Sovyetleri de yutan bir “yok edici”dir Afganistan.
ABD’ye de bilmem kaçıncı kez Vietnam Sendromu yaşatan sessiz güç…
Komşularını yedikçe yedikçe iştahı açılan Çin…
“Tibet, Doğu Türkistan ve Moğolistan’ın yanına Afganistan’ı da ekleyelim” derken…
Dünya, yeni bir “Ejderha Avcısı” ile tanışabilir.
Böylece hem ABD kurtulur hem de Hindistan…
Kim bilir, belki de Doğu Türkistan.