FINDIĞI KURUTTUN MU ?
“Ağustosa girdik, kışa girdik” derdi babaannem.
Hani yeni takvimle arada 13 gün fark var ya…
Aslında 14 Ağustos sonrası içindi bu yakıştırma…
Gerçi yüksek dağlara ilk kar bugünlerde düşerdi.
Yaylalarda da sobalar yanmaya başlar…
*** Mersin’de görev yaptığım sırada sık sık duyardım: “Aynı gün, hem denize gir hem de karlı dağlara tırman.
” Temmuz ve Ağustos aylarında tatil yapacaklar için söylenirdi.
Akdeniz’den Toroslara…
Bizim buralarda ise durum farklı.
Haftada iki kez yağmur yağıyor.
Biri üç gün sürüyor, diğeri dört gün.
*** Tüm dünyaya olduğu gibi…
Ülkemize, bölgemize…
Doğu Karadeniz’e de bi haller olmaya başladı.
Ağustos sıcakları yer yarıldı da yerin içine girdi sanki.
O, yapraklarla birlikte çimenleri kavuran sarı sıcaktan eser yok.
Hemen her gün, yağmur yağmur yağmur…
Üstümüzde sürekli kara bulutlar…
Fındık üreticileri ise kelimenin tam anlamıyla perişan…
Toplayan toplamayan bin pişman…
Hava tahmin raporlarında gözümüz kulağımız.
“Çarşamba, sıcaklar geri geliyor.”
Gel gör ki hiç de öyle olmuyor.
“Yine yağmur yağıyor.”
*** Fındık işleri çok çetrefilli…
Dört işlemi aşan bir hikâyesi var.
Toplayacaksın, zulufundan çıkaracaksın, kurutacaksın ve işçiye, patoza, taşımaya para vereceksin.
Kalan parayı da ki kalırsa, sağa sola dağıtacaksın.
Gübresini atmayı, zemini temizlemeyi ve dallarını seyrekleştirmeyi de unutmayacaksın.
Fakat kim ne derse desin, en zor iş hiç şüphesiz “kurutma…” Aslında üretici için en büyük sorun haline gelen şu işe bi el atsa özel sektör.
Ya da “Birlik”ler…
Böylece bölge sakinleri bu çileden kurtarılsa…
*** İtalya, İspanya ve ABD’ye baktığımızda…
Toplama ve kurutma işlerinde teknolojinin devreye girdiğini görmekteyiz.
Fındığın anavatanı olarak bizlerde ise ancak birkaç noktada kullanılıyor.
Uzmanlar, en önemli ihraç ürünlerimizden biri olan fındıkta; “aflatoksin” problemi yaşanmaması için kurutma makinelerinin mutlaka yaygınlaştırılmasını öneriyor.
Diğer üretici ülkelere göre daha fazla yağış aldığımız halde fındığı hâlâ bildik usullerle kurutmaya çalışıyoruz.
Harmana ser, güneşi görmesini bekle, vur patoza…
Bitmedi, yine güneşi görmesini bekle…
Karıştır, boşunu taşını seç, çuvalla ve uygun bir yerde sakla ki nem almasın.
Sonra yine beklemeye başla…
Fiskobirlik, TMO ve tüccar…
*** Tamam, arazilerimiz engebeli olduğundan “toplama” işi şimdilik sadece insan gücüyle…
Fakat şu “kurutma” işinde çok geç kalıyoruz.
“Birlik”ler bir an önce devreye girmeli…
Üreticinin mağdur edilmemesi ve kayıplarımızın en aza indirilmesi için tesisleşme olabildiğince desteklenmeli.
Yoksa tarımda çalışanların iyice azaldığı bir dönemde…
Üstüne üstlük bir de parçalana parçalana zaten el kadar kalan topraklar üzerinde fındık üretimi için tehlike çanları çalıyor.
Bizleri çok zor günler bekliyor.
*** Üniversitelerimiz, araştırma enstitülerimiz ve birliklerimiz…
Gözlerinizin önünde bir “altın ürün” kaderine terk ediliyor ve tabiri caizse genelde seyirci kalıyorsunuz.
“Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz” demiş atalarımız.
Sizleri hiç göremiyoruz köylerimizde, bahçelerimizde…
Şöyle, ayağınızda lastikler, üstünüzde iş elbiseleri…
Bakımından hasadına kadar…
Yetmedi “fındık nasıl kurutulur?
” Ya da “alternatif ürünler”…
*** Bugünlerde “fındığı kuruttun mu” sorusuna hemen hemen aynı cevap veriliyor.
“He, kuruttum.”