DARBE GÜNLERİ
12 Eylül 1980 sabahı…
İçimizde en erken uyanan Faik Ahmet’ti. Radyoyu açınca anlamış…
Bir de sahil yolundaki askerlerden…
*** Ülkemizin en tanınmış okullarından birindeyiz.
Eski Köy Enstitüsünden kalma…
Beşikdüzü Kız Öğretmen Lisesi…
Kurbağalıdere kenarındaki misafirhanede kalıyoruz.
Ve her sabah uyandığımızda gri renkli sıva üzerindeki taze mermi izlerini sayabiliyoruz.
*** Her şeyin ikiye bölündüğü yıllardı.
Şehirlerin, köylerin, okulların…
İşte o sabah büyük bir sessizlik çökmüştü üstümüze…
Cunta lideri Kenan Evren’in “yönetime el koyduk” şeklinde özetlenebilecek darbe bildirisi çok fazla şaşırtmamıştı nedense…
Belki de herkes beklediği içindi.
*** Tam da sınav günü yapılacak iş miydi?
Hani “60 Darbesi” diye anlatırlardı da şaka gibi gelirdi bize…
Onun yanına bir de “80 Darbesi” eklenecekti şimdi.
*** Misafirhanede özellikle karanlık bastırınca çok dikkatli olmak zorundaydık.
Mermilerden korunmak için pencere önlerinden iki büklüm geçiyorduk.
Fakat darbe sabahı sanki daha bi rahatlamıştık.
*** Bahçeye çıktık, kimimiz anayola doğru yürüdü, kimimiz de belli belirsiz sağa sola…
Fakat nereye gitsek bir darbe sessizliği vardı üstümüzde.
Öğrencilerin de haberi olmuştu, çalışanların…
O günler, cep telefonu ne gezer…
Kanal kanal da dolaşamazsın…
Yine de yorumlar yaptık olur olmaz…
“Yok, darbe şöyleymiş, böyleymiş…”
*** Hemen hepimiz yirmili yaşlarda genç öğretmenleriz.
Fakat başımızda dünya iyisi bir müdür, Osman Türkyılmaz…
Sağduyulu, ruh halimizden de iyi anlayan…
İşte o bıçak sırtında yaşadığımız zor günlerimize olduğu gibi darbe günlerimize de rengini verdi. Sessiz güç gibiydi adeta…
Minnetle, şükranla ve rahmetle anıyoruz.
*** Darbe olduğunu, okul önüne sık sık gelen askerî ciplerden anlıyorduk.
Derken hayat normale dönmüş ve dersler başlamıştı.
Çarşı pazar her zamankinden daha canlı…
Geçilmez denilen sokaklardan geçiyor, girilmez denilen mahallelere giriyorduk.
Siyasi mizah da karışmaya başlamıştı sözlerimize…
“Beşikdüzü, ne kadar da büyümüş?”
Bir anda sağ sol kalmamıştı ortada…
Konuşabiliyor, çay içebiliyorduk yani…
*** Aklımda kalan…
Beni en çok üzen, bir duvar gazetesi olayı…
Bugünlerde olduğu gibi her sınıfın bir duvar gazetesi var ve sınıf öğretmeninin sorumluluğunda…
25 Ekim de Ziya Gökalp’in ölüm yıldönümü olduğundan…
Ve Mustafa Kemal Atatürk de “fikirlerimin babası” dediğinden…
Haftayı O’na ayırmışız.
Hayatı, şiirleri ve eserleri…
Hemen her öğrencinin hazırlığı yer alıyor gazetede…
*** Ders anlatıyorum.
Kapı, çalınmadan açıldı ki kaymakamı gördüm en önde…
Ardında nahiye müdürü ve okul müdürümüz…
İyi de ne işleri olabilirdi ki? Böyle paldır küldür…
“Hoş geldiniz” dedikten sonra ders hakkında bilgi vermeye başlamıştım ki…
“Dersinize devam edin” dedi sertçe…
Kaymakam değil de darbe lideri edasıyla…
Ve duvar gazetesine doğru hışımla yürüdü.
Demek birileri şikayet etmiş.
Araştırması kısa sürdü ve “bu şiir ne arıyor burada” demez mi?
“Turan şiiri?”
“Evet.” Bir suçlu yakalamış gibi gözlerinden ateş saçarcasına…
Şaşkınlığım kısa sürdü, “Ziya Gökalp Haftası, hem o şiir, Turan şiiri, son sınıf edebiyat kitabımızda var” deyince…
“Böyle bir şey nasıl olabilir?
Duvar gazetesinde Turan şiiri!?
” Öfkeliydi, sınıfta fazla kalmadı, tam kapıdan çıkarken “sayın kaymakamım, lise son sınıf edebiyat kitabını getireyim” diyebildim.
“Müdür odasındayım” derken dişlerini gıcırdattı ve öylece çıkıp gitti.
Kitabı bulup müdür odasına indiğimde çoktan ayrılmıştı okuldan.
“Çok kızgın” dedi arkadaşlar.
*** Anladım bir şeyler olacağını…
Açığa alındım ve üç gün okula gidemedim, kimselere de görünmek istemedi canım.
Sonunda haber geldi ki “kaymakam bey, makamında seni bekliyor”…
O zamanlar Beşikdüzü henüz ilçe olmamış ve Vakfıkebir’e bağlıyız.
Elimde Edebiyat Kitabı, aklımda neler söyleyeceğim, karşısındaydım artık.
Bir düşmana bakıyor gibiydi gözleri.
“Seni görevine iade ediyorum, bir daha böyle şeyler olmasın.”
*** Daha sonra “Kahramanlar Mektebi” adlı oyun sahnelenirken de gördük aynı kaymakamı.
Bir grup jandarmayla salonu basmasını ve etkinliği dağıtmasını…
O geceyi nezarette geçirmişti arkadaşlar ve sürgün edilmişlerdi.
Sevgili kardeşim Zühtü Akyıldız’ın dediği gibi “her şeyin bir sonu vardı, netekim”…
Yaşadıklarımızdan öğrendik ki…
“Zulümle abat olanın akıbeti berbat olur.”
*** Ne zaman darbe günleri konuşulsa…
Darbe teşebbüsleri…
Darbeleri allayıp pullamalar…
Aklıma “Turan” şiiriyle birlikte üç gün “memuriyetten men” gelir.
Aradan tamı tamına 41 yıl geçmiş.
Eğer bu insanlarda bir hakkım varsa helâl etmiyorum.
Zehir zıkkım olsun.