YAZARLAR

TARİHİN ÇÖPLÜĞÜ

Hani hep derler ya… “… keşke sağ olsaydı da bugünleri görseydi.” Oysa cümle âlem bilir ki geri dönmemek üzere veda etmiştir bu hayata… Fakat bizler zaman zaman bu girdapta çırpınıp dururuz.


*** En derin çöplüğün adını “tarih” koymuşuz. Hiç kimseye ayrıcalık tanımaz ve herkesi, her şeyi kendine katarak… Bir değirmen misali çarkında öğüterek sonsuz yolculuğunu sürdürür. Ve biz, ölümlüler… Son kullanma tarihi aşağı yukarı belli olanlar… Sunulan onca güzelliği elimizin tersiyle iterek birbirimizi yemekle meşgulüz. Bazı kavramların gölgesine sığınarak… Yanımızdakileri yakınımızdakileri yok sayarak…


*** Şöyle bir baktım da 27 Hazirana… Yıllar yıllar önce neleri yazmamış ki? Kimlere o meşhur çöplüğünde yer ayırmamış ki? İlk kadın dergisi “The Ladies’ Mercury” Londra’da yayımlanmış. (1693) Gazeteci ve yazar Ahmet Mithat Efendi “Tercüman-ı Hakikat” adlı günlük gazeteyi çıkarmaya başlamış. (1878) Kurtlu yemeğe karşı çıkan tayfaların kurşuna dizilmesini önlemek isteyen Rus Savaş gemisi Potemkin’in mürettebatı Karadeniz’de ayaklanıp gemiyi Odessa’ya doğru yönlendirmiş. Birinci Rus Devriminin ilk ayaklanması Odessa’da başlamış. (1905) Helikopterin patenti Igor Sikorsky tarafından alınmış. (1938) Müttefikler, On iki Adanın Yunanistan’a verilmesini kararlaştırmış. (1946) Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Güney Kore’ye yardım çağrısında bulunmuş. (1950) Kıbrıs Rum hükümeti, 15 yaşından büyük Türklerin adaya girişini yasaklamış. (1964)


*** Liste uzayıp gider… Ara sıra bakmakta yarar var. Bildiklerimiz bilmediklerimiz… “Ders almak” belki de böyle böyle kazınıyor hafızamıza. Ve kendi seyri içinde gelişiyor her şey, yazılıyor tarih.


*** Kendimizi eleştirmekle işe başlayabiliriz. Güçlü ve zayıf yönlerimizi bizzat kendimize söyleyerek. Eksiklerimizi gidermek için çaba harcayarak… Suçu başkalarında aramak gafletinden kurtulup, “ben ne yaptım” sorusuna muhatap olarak…


*** Cebimizde, omzumuzda ne olursa olsun… Dilimizde, kalbimizde… Üstümüzde başımızda… Gelip geçiyorsun bu dünyadan ve gün gelecek, gelemeyeceksin işte. Tarih, seni de yazacak. İster istemez yer alacaksın o meşhur çöplükte. Ve bir şey daha… Asla senin istediğin gibi kurulmayacak cümleler. Bir konuşma metnini düzeltme telaşı da yaşanmayacak. En acımasızından sorgu suale tabi tutulacaksın. Kim olursan ol, didik didik edilecek her anın ve deyim yerindeyse tarihi bir saldırıya uğrayacaksın.


*** Eğer tanınmış kişilerden biriysen… Önemli işlere imza atmış ve büyük büyük laflar etmişsen… Fotoğraflara filmlere yansımışsan… Tarihin çöplüğü tam da sana göre… Ya zirvelerden birine kurulacaksın ya da sessiz sedasız bir köşede yerini alacaksın.


*** Yani demem o ki… Tarih, torpil nedir bilmeyen bir süreç… Sırf seni güzel yazsın diye bir çaba içinde olamazsın zaten. Yaptıkların bir yana, kalbinden geçenler de bir bir okunacak. Tarihin çöplüğüne en yakın olduğumuz mekânlar ortada… Kütüphaneler, müzeler… Ve her an elimizin altındaki sosyal medya… Yaşayanların ve yaşayacakların vay haline!.. Hiçbir şey gizli kalmayacak. Kirli çamaşırlardan ortaya dökülmeyen ne varsa? Şehrin çöplüğünden daha berbat kokacak.


*** Tarihe mal olmuş şahsiyetleri yerden yere vurmak kolay. Ya da tarihe her istediğini söyletme gafletinde bulunmak… Cenap Şahabettin’in dediği gibi “ölüler itiraz edemezler”. O zaman, aynı yoldan geçtiğimizi unutmadan… İnsan, dünya ve evren gerçeğinin farkına vararak… Günahlarımızdan, kirlerimizden arınırcasına arınalım. Çünkü sonunda gideceğimiz yer belli: Tarihin Çöplüğü… Çevreye rahatsızlık vermemek için kolları sıvayalım. Mümkünse hemen şimdi, bugün her şeye yeniden başlayalım.

Bir yanıt yazın

× Bize Ulaşın!