YAZARLAR

OSMAN TANBURACI İLK KÖŞE YAZISIYLA SİZLERLE ”MAKRİKÖY’ÜM BAKIRKÖY’ÜM”

Selam Bakırköylüler… Selam eski dostlar… Selam çocukluğumun, delikanlılığımın, uzun yıllarımın geçtiği… kaldırımlarını arşınladığım Makriköyüm…
Haluk Saygı kardeşimin emeklerine sağlık, onun hazırladığı Bakırköy sayfasına girdiğimde nostaljik takılıyor çok mutlu oluyorum… Yine kavuştuk…
Bende sizlere ilk selamımda, nostaljik adımlar atacağım Bakırköyümde…
Doğdum, yürüdüm 3-4 yaşlarımda Bakırköy’e geldim… İlk kiralık evimiz İncirli caddesi üzerinde tiyatrocu rahmetli ağabeyim Üstün Asutay’ların eviydi… O tarihlerde İncirli Caddesi tek yoldu…
Rahmi Duman’dan öteye Londra aslafltına kadar gözünün alabildiğine iki yanın arsa… Gözünde tavuk karası olan sonradan Trabzonspor kalesini de koruyan bizim kaleci Farukların evi…
Gazeteciler Sitesi’nden Londra asfaltına uzanan arazinin ortasında belki de tek evdi… Ondan daha beride Polis amcaların…
Askeri okulda okuyan oğlu iyi futbolcu Erdoğan ve kardeşleri Gündoğan, Nurdoağanların evi…
Daha ilerde Paşa Tepesi karşısında Ömür Yoğurdu vardı… Sonrasında Merter’e uzanan çukur arazide dekovil vardı küçük vagonların içinde bir şeyler taşıyan… çocuk aklımda onlar kalmış…
Köyümüm ortasındaki tren İstasyonundan yukarısı Londra asfaltına bağlanır, tren yolundan aşağısı gençlik yıllarımın geçtiği çarşının dar yolu Uçak Gişesi’nden başlar… Eşref Berber’in önünden…
Fıratlıpasajı… Sonradan Tınaztepe sinemasından, sağdaki yoldan PTT’ye sapma… Berber Peyami’nin önünden geç, sol köşede Turşucu Şükrü’den bir bardak turşu suyu iç, İstanbul Caddesi’ni aykırıla,
İmren Lokantası’na selamı çak ki akşam oraya geleceksin… at kendini Ebuzziya’ya… oradan Sayanora sinemasını geç, kiliseyi geç… Balığın rakının mezenin adresi Miltiadi gazinosuna kadar yürü, denizi
kucakla!… Bu arada sağına soluna selam vermekten… iki adımda bir can dostlarınla ayaküstü üç beş laf etmekten bir de bakardın iki saat geçmiş… Ne güzel bir semtti Bakırköy… Yazarken… O günleri
hatırladım… gözlerim doldu… Para versen bulamazdın öyle bir yer, bulamazdın öyle dostlar arkadaşlar, kardeşler… Herkes birbirini tanırdı…
Bakırköy şimdi de çok güzel ama aah o Makriköy!… O Bakırköy…
Bilenler bilir. Tenhaydı… Sakindi… Arsa çok, ev azdı ama sakinleri mutluydu köyümün, çünkü Bakırköy daha çok azınlıkların oturduğu, Makriköy diye bilinen, sahil boyundan Ayastefanos’a, Yeşilköy’e
uzanan… Havaalanı yolunun toprak olduğu yıllarda Yeşilköy’e tren yolunun yanından ufacık bir köprüyle bağlanan… üzerinden bisikletlerimzile geçip 1 TL ödeyerek girdiğimiz Kapri Plajı’ı günlerimi
hiç unutamam… Çocukluk yıllarımın en güzel günleriydi onlar… Akşamüzeri eve dönerken de mayolarımızı bisikletlerimizin önüne asar onları kuruturdu ki evdekiler denize girdiğimizi anlamasın…
Bakırköy Topkapı sur ötesindeki en büyük ve en güzel yerleşim alanıydı… Batısı; Yeşilköy, Florya…
Haylayf Plajına kadar git gidebildiğin kadar… Sonrası Kumburgaz, Silivri… Doğusunda Osmaniye…
Zeytinburnu… Veliefendi Hipodromu… İki tane de damımız vardı; Bakırköy’ün içinde Domuzdamı,
Osmaniye’de Fildamı… Kuzeyinde İncirli’den ötesi küçük şirin evlerin olduğu Bahçelievler…
Altımızda bisiklet, sonraları motorsiklet, elimiz ekmek tutunca arabayla fink atardık oralarda… Çok özlüyorum çoookkk…Bakırköyümü de gençliğimi de…
Çocukluğumun, delikanlılığımın, evli barklı adam oluşumun geçtiği o günlerde kaldırım taşlarını aşındırdığım Bakırköyümde nostaljik takıntılarımı devam ettirerek size tadı damağımda kalan semtimi
ara ara anlatmaya devam edeceğim… Şimdi bana biraz müsaade… Ağlamak istiyorum…

Bir yanıt yazın

× Bize Ulaşın!