DONARAK ÖLEN ADAM
(Bahaettin Kabahasanoğlu)
Kartondan yatak…
Ayakkabıdan yastık…
Hem de koskocaman İstanbul’da…
Fakiri zengini, vicdanlısı vicdansızı…
Onca ‘adam’ ortalıkta dolaşırken…
Görevlisi görevsizi…
Kimseler görmemiş anlaşılan.
Sami Babacan…
***
Hani bir sürü ‘adam’ biliyorduk. Batıdan Gelen Adam…
Efsane Adam…
Kötü Adam…
Demir Adam…
Örümcek Adam…
Ve sanki ‘Issız Adam’ın ardından yeni bir film izlemişçesine…
Adını koyduk: “Donarak Ölen Adam.”
***
Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi Böyle diyordu Üstad Necip Fazıl…
‘Kaldırımlar’ şiirinde…
Sokakta olmak nasıl bir şeymiş?
Hem de “kimsesiz, bir sokak ortasında”…
Kadıköy’de kuytu bir köşede…
Kaldırımlarda…
Utandık mı?
***
Bir çoğumuz hazırız kışa.
Daha bir yükleniyoruz doğalgaza…
Oduna kömüre…
Yeter ki sıcacık olsun evimiz.
Dışarıda kış, içeride bahar. İyi de…
Sami Babacan donarak öldü Kadıköy’de.
Utandık mı?
***
Adam’ 65 yaşında
Sokağa çıkma yasağına rağmen…
Salgın sürecinde de sokaklarda…
Demek ki kimseler sahip çıkmamış.
Görenler olmuştur mutlaka…
Yerelinden özeline…
Utandık mı?
***
“Adam?”
“Ruhun, ete kemiğe bürünmüş hali.”
Acaba sadece et kemik mi?
Hani vicdan?
Hani “komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir manevi iklimden geliyorduk?
Hiç oldu mu şimdi?
Tam da kedi, köpek ve kuşlar için “bir tas su, yiyecek falan filan” diyorduk ki…
Kadıköy’de bir adam donarak öldü.
Utandık mı?
***
İnsanlar, Sami Babacan’ı yeni yeni tanımaya başlıyorlar.
Sanki günahlarından arınmak için anlatıyorlar anlatıyorlar…
“Kaldırımların Filozofu” gibiymiş…
O âlemde sözü dinlenir, hürmet edilirmiş…
Kadıköy’de esnaflık yaparken fakiri fukarayı gözetirmiş…
Güzel saz çalar, türlü söylermiş…
Sonra?
Ailesini kaybetmiş, işini…
İyi gün dostları da ortalarda olmayınca…
Ver elini kaldırımlar…
Üstadın dediği gibi…
Boydan boya uzanmış taşlara…
Alnındaki ateşi de buz gibi taşlar almış.
Utandık mı?