BAKIRKÖY BURNUMDA TÜTÜYOR
O sıralar Ataköy Plajı yeni açılmış… Balkanların en güzel plajı… Altın kumlu Ataköy… 8-10 yaşlarındayız… Gözünün alabildiğine bir mavinin başlangıcında çağın üstüne çıkmış bir mimariyle sarı ince kumların şekillendirdiği muhteşem bir plaj Ataköy Plajı… Daha ismi yayılmamış… Reklamı yapılmamış… İstanbul’un surdışındaki tatil beldesi unvanını almış Bakırköy’de, Avrupa’nın dikkatini çeken modern plaj yeni açılmış… Denizin öte tarafı Ataköy evleri… o zamanın gökdelenleri…
1957-62 yılları arasında modern bir yapılanmayla inşasına başlanan Ataköy 1. Kısım bittiğinde Bakırköy daha çok Ataköy adıyla anılmaya başladı. Ataköy zengin muhit, Bakırköy onu sırtında taşıyan orta direk bir semtti… Zeytinburnu’na uzanan sahil yolu ise aşağıda Sümerbank fabrikasının bulunduğu Yenimahalle tarafından içeri girildiğinde at yarışlarının yapıldığı tahta tribünlü Veliefendi Hipodromuna giderdi.
Mutena bir semt Bakırköy’ü anlatmak birkaç nesli kapsayan bir tarihi anlatmakla ancak mümkün olur. Kesitler vereyim; Kenan Pars… Toto Karaca, Münir Özkul, Altan Erbulak, Göksel Arsoy, Cihat Tamer, Tarık Akan daha kimler kimler… Akıl Hastanesi’nin ünlü Başhekimi hala dillerden düşmeyen Dr. Mazhar Osman da var… Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesi Kurucusu ve başhekimi olan Doktor Mazhar Osman, Bakırköy denince ilk akla gelen isimdi o zamanlar… Kimler tedavi görmedi ki orada… Sinir hastaları, akıl hastaları, alkol kurbanları. Bakın Ataköy’den girdim nerelere geldim. İnanın, bir film şeridi gibidir Bakırköy…
Sizi çocukluktan alır delikanlılığa taşır… Yakışıklı delikanlılar olduğumuz 60’lı yıllarda bizler de Ataköy Plajı’na dadanmıştık… Para nerdeeee… harçlık da yetmezdi o zamanlar…Plaja sabahları erkenden kaçak girer akşama kadar denizin tadını çıkarırdık. Kaçak girmek de öyle hırsızlama olmazdı… Ne de olsa bir asaletimiz vardı; ‘elli elli yüz bir Bakırköylüyüz, tahtadan tüfek keçi bokundan saçma yüreğin varsa kaçma!’sloganıyla ünlüydük…
Namussuzluğa tevessül etmezdik… Namusumuzla, şimdiki İDO iskelesinin oradaki balıkçı barınağından sandal kiralar Gelik Restoran’ın dışından dolanıp Ataköy Plajı açıklarında ‘Normandiya Çıkarması’ adını verdiğimiz deniz taarruzuyla birer ikişer kendimizi şort, tişort ve tokyolarla sulara atar yüze yüze sahile çıkardık… O zamanlar plaja giriş 1 TL idi… Kabin ise 10 TL. + 5 TL de kabin depozitosu vardı. O, 5 TL çıkarken geri alınıyordu. Bizde o zamanlar para ne gezer… 20 genç sandala biniyorduk sandalcıya 2.5 TL verip Plaj açıklarına geliyor oradan suya atlayıp sahile çıkıyorduk… Nasıl ama… 20 TL vereceğimize 2.5 TL’ye işi bitiriyorduk… İçeri girer girmez de sabah 9’da denize girip saat 11’de plajdan çıkan Ataköy semtinin zengin hanımlarından depozito olarak 5 TL verip bir kabin anahtarı alıyor, akşam da çıkarken o anahtarı gişeye verip 5 TL’mizi geri alıyorduk.
Yıllarca böyle sefa sürdük Ataköy plajında… Ama ne plajdı vallahi… Aile kabinlerinin ucunda uzunca bir bölüm vardı oradan balıklama atlar yüzerek sahile gelirdik… Zaman zaman da kumda güreş tutar incecik kum taneciklerinin vücudumuzu çizip kanatmasına aldırmadan güreşirdik… Sonraları arkadaşlarımızdan cankurtaran görevi üstlenenler de olmuştu… Seyfi Sessizer, Tarık Akan ve pek çok arkadaş da akşam üzeri bize aynı yolla ‘Normandia Çıkartması’ faslından yollanan naylon poşet içindeki nevaleleri getirir bizler de afiyetle karnımızı doyururduk…
Şimdi bunlar hayatımızın önemli günlerinden kesitler halinde hayalimizde Ataköy Plajını canlanrırmaya devam ediyor…
Ne günlerdi ama… Burnumda tütüyor o günler… Tabii diğer arkadaşlarımın da…